KOAH Kronik Mi? Bir Umut, Bir Hüzün
Kayseri’nin soğuk bir kış sabahıydı, dışarıda kar yağıyordu ve ben, her zamanki gibi penceremin kenarına oturmuş, ince ince yağan karı izliyordum. Bu sabahın bana biraz tuhaf geldiğini fark ettim. Ne olursa olsun, her şeyin farklı bir anlamı vardı. O an, en çok düşündüğüm şey, babamın sağlık durumu ve bize getirdiği endişelere nasıl bir çözüm bulacağımızdı. Babamın KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) teşhisi konmuştu ve her geçen gün, bu hastalığın bizi nasıl daha çok sarıp sarmalayacağını merak ediyordum. KOAH kronik mi, diye düşündüm… Gerçekten de başka bir yolu var mıydı?
İlk Belirtiler ve O Zorlu Gün
Bir gün, babamın nefes almakta zorlandığını fark ettim. Cuma akşamıydı, mutfakta yemek yapıyordum ve babam koltuğunda oturuyordu. Birden sesini duydum, nefes almakta zorlandığını ve biraz paniklediğini. Hemen yanına gittim, “Ne oldu baba?” diye sordum. Gözleri biraz endişeliydi, ama “Bir şeyim yok, sadece biraz zorlanıyorum,” dedi. Ama ben, bir şeylerin farklı olduğunu hissettim. Babam hiç böyle olmamıştı. Bu, sadece yaşlanmanın getirdiği bir şey değildi. O an içimde büyük bir boşluk hissettim; sanki karşımda duran adam, eskisi gibi güçlü değildi ve bu durum beni derinden sarstı.
O akşam, babamı doktora götürdük. Kan tahlilleri yapıldı, akciğer filmi çekildi ve sonunda doktor, “KOAH,” dedi. O an zaman bir anda durdu. Babamın gözlerinde, yılların yorgunluğu vardı. “KOAH kronik mi?” diye sordum içimden. Bir an her şey karanlık oldu, hayatın bu kadar acımasız olabileceğini düşünemedim. Babamın bu hastalıkla yaşayacağı gerçeği, beni ne kadar derinden sarsmıştı, kelimelerle anlatmak zor.
Hayal Kırıklığı ve Umut
İlk günlerden itibaren, KOAH’ın ne kadar karmaşık bir hastalık olduğunu öğrenmeye başladım. Her şey, bu hastalığın yalnızca bir başlangıç olduğunu gösteriyordu. Babamın nefes alması gittikçe zorlaşıyor, zaman zaman öksürükleri artıyor, hatta geceleri uykusuz kalıyordu. “Kronik” kelimesi, o kadar korkutucu ve umutsuz geliyordu ki. Her gün, bir önceki günden daha zor hale geliyordu. Babamı bu şekilde görmek, içimi öylesine burkuyordu ki, her geçen gün bir adım daha geri çekiliyordum. Bir zamanlar güçlü ve canlı olan babam, şimdi tek başına bir mücadele veriyordu.
Ama bir şey vardı… Bir umut ışığı vardı. “Babamın hastalığıyla savaşması gerek,” diyordum kendi kendime. Çünkü onun gücü, sadece fiziksel değil, ruhsal olarak da çok güçlüydü. Babam her zaman güçlü bir adamdı. İçimdeki umut, ona yardımcı olmak için her şekilde yanımda durmam gerektiğini söylüyordu. Bir şekilde, belki de bu hastalıkla birlikte daha farklı bir hayat kurabiliriz. Doktorların dediği gibi, tedavi edilemezdi belki ama yönetilebilirdi. İşte o an, içimdeki hayal kırıklığı yerini bir umut ışığına bıraktı.
Küçük Adımlar, Büyük Değişimler
Her gün biraz daha güçsüzleştiğini görmek zor oluyordu, ama babamın kararlılığı beni her defasında şaşırtıyordu. Günlük yürüyüşler yapmak, ilaçlarını düzenli kullanmak gibi basit ama çok önemli adımlar atıyordu. KOAH’ın kronik bir hastalık olduğu gerçeği, bizlere zamanla alışılabilir bir durum gibi görünse de, hala her gün bir savaşın içindeydik. “Bu hastalık sadece fiziksel değil, psikolojik olarak da bir yük,” diyordum, çünkü sadece babam değil, biz de bu sürecin içinde kayboluyorduk. Ancak her gün onun azmi, bana umut veriyordu. Bir gün daha geçtikçe, bir başka günü başarıyla atlatabileceğimize inanıyordum. Bu da aslında bir çeşit kazanımdı.
Bir sabah, babamın daha iyi hissettiğini söylediğini duyduğumda, gerçekten içimi bir mutluluk kapladı. Belki de bu hastalık, bizlere biraz daha birlikte olmayı öğretecek, biraz daha sabırlı olmayı, her anın kıymetini bilmeyi sağlayacak. Çünkü hayatın ne zaman nasıl değişeceğini bilemezsin. O yüzden 13:30’da, iş çıkışı, babamla yürüyüş yaparken, sadece birbirimize gülümsedik. O an, küçük bir zaferdi.